2 Kasım 2014 Pazar

2 İspanya Endülüs Gezisi (Cordoba) (17-25 Ekim 2014)



Cordoba (Kurtuba) (18-19 Ekim)

Hızlı trenle saat 22:25'de Endülüs Emevi Devletinin başkenti Kurtuba ya da İspanyolca söylenişi ile Cordoba'ya geldik. Otelimiz istasyona yürüme mesafesinde, otele gelip bavulları bıraktıktan sonra dışarı çıkıp dolaştık, yakındaki Plaza de las Tendillas'a geldik.Burası şehrin en önemli buluşma noktası, geç vakit olmasına rağmen kafeler, yiyecek yerleri insanlarla dolu. İspanyollar gece yaşayan bir millet. Biz otele dönerek yattık. Yarın çok işimiz var.

İspanya'nın Endülüs (Andalucia) Vilayetleri
Biraz tarih... Kuzey Afrika'nın Mağribiler olarak bilinen Müslüman insanlarının yönetimi altında geçen altı buçuk yüzyıllık dönem, Endülüs halkı, toprakları, şehirleri ve kültürleri üzerinde derin izler bırakmış.

Başkentleri Şam olan Emevi Devleti,  7 yy.'da Afrika'nın tamamına sahip olduktan sonra 711-714 yılları arasında berberi komutan Tarık Bin Ziyad komutasında İspanya'nın fethini tamamlamış. Bölge, 714-756 yılları arasınde  Valiler tarafından idare edilirken  756 yılında kendini  Endülüs'ün (Arapça al-Andalus) emiri ve Emevi Hanedanlığının başı ilan eden I. Abdurrahman, Kurtuba şehrini  Mağribi İspanya'nın başkenti yapmış.

Emevi Dönemi Endülüs'ün en parlak dönemi olmuş. Romalılar tarafında Guadalquivir nehrinin kıyısında kurulan Kurtuba, Emevi döneminde Dünyanın en büyük ve modern şehirlerinden biri olarak Avrupa'daki ilk üniversiteye ve ilk şehir aydınlatmasına sahip olmuş. İnsan hakları, dini inaçlar ve özgürlükler bakımından günümüzde bile sık rastlanmayan bir hoşgörü yönetiminde Sefarad Yahudileri'de kültürlerinin altın çağı olarak adlandırdıkları dönemi yaşamışlar. Hıristiyanlar da özgürce dinlerinin gereklerini uygulayabilmişler. Bu bilim,sanat ve özgürlük ortamı İbn-i Rüşd (Averroes) ve İbn-i Meymun (Maimonides) gibi düşünürlerin ortaya çıkmasına neden olmuş. Kuzey Afrika'dan getirilen sulama teknikleri ile verimli tarım alanları ve meyva bahçeleri oluşturulmuş. 1236 yılında Hıristiyanlar Kurtuba'yı geri almış. Yüzyıllar içinde Mağribiler arasında çekişmeler başlamış. 1469 yılında Aragon kralı II.Ferdinand ile Kastiya kraliçesi İsabel  evlenerek güçlerini birleştirmişler ve  Emevi emirliklerine karşı mücadele vermeye başlamışlar. 1492 yılında son Mağribi kalesi olan Granada'yı ele geçirerek Hıristiyan fethini tamamlamışlar.

Bu kadar tarih yeter. Gelelim bizim maceralara. Şimdi biz seyahatlerde sabahın köründe yollara çıkmaya alışmış bünyeler olduğumuz için gene sabah 07:30'da otelden çıktık. Tamam ortalık karanlık da sokaklarda kimsecikler yok. Dün gece insan kaynayan  sokaklarda herhalde Pazar günü olması nedeniyle insan yok, pencereler de karanlık, bütün şehir uyuyor. Yapacak bir şey yok. Biraz yürüyerek çok merak ettiğim  İspanyolların La Mezquita dedikleri Ulu Camii'ye geldik. Henüz kapalı, görevliler yavaş yavaş geliyorlar. Neyse Caminin etrafını dolaşarak gece fotoğraflarını çektim. Ama cami gerçekten çok büyük. Sonra Barrio de la Juderia'nın (Musevi mahallesi) dar sokaklarında yalnız ikimiz dolaştık. 

İnsanlar nerede?
Hışşşt herkes uyuyor
Ulu Camii Doğu Kapısı (6 Batı duvarında, 6 avlu tarafında,7 Doğu duvarında toplam 19 giriş kapısı var, bugün 3 tanesi kullanılıyor)

Ulu Camii minaresi dört köşeli  33,5 m. yükseklikte, Hıristiyanlar tarafından mevcut minareye kare planlı iki katlı çan kulesi ilave edilmiş.Kulenin zirvesinde Aziz Rafael'in heykeli var.
Çan Kulesi yakınında Ulu Camii duvarında şapel, gökyüzünde ay
Ulu Camii Doğu Duvarı
Surlar

Surlarda bir İstanbul'lu
Ulu Camii duvarı
Ulu Camii duvarı
Puerta del Puente'nin Ulu Camii tarafı  (Aradan görünen Puente Romano)
Bu arada kahvaltıyı aradan çıkartalım diyerek Cami yanındaki açık bir kafede kahvaltı yaptık. (7 €) Bu İspanyollar kahvaltı yapmayı bilmiyorlar. Nerde bizim açık büfe-serpme kahvaltılar. Halbuki ülkede peynir, zeytin ve jamon'un hası var. Neymiş onlar tapas'mış. İçki yanında meze gibi yiyorlar. Sabah kahve ile kruvazan veya kızarmış bir dilim ekmek üstüne reçel gibi  domates sosu sürüp üstüne zeytinyağı dolaştırıp yiyorlar. (Pan con tomate) Kahvaltı bu kadar, akşam yemeklerini de saat 21:30-22:00 civarı yiyorlar.Bir kere akşam 19:00'da acıktık, yemek istedik de servis başlamadı dediler.  İspanyol doktorları bu insanlara demiyor mı sabah kuvvetli, akşam erken ve az yiyin diye. Aman canım bize ne, onları mı düşüncem...

Mükellef kahvaltı (!)
Kahvaltıdan sonra baktık Ulu Cami'nin kapılar açılmış, saat 08:30'da Portakallı Avlu'dan  ilk giren bir kaç turistin arasındaydık. (8 €) Bu da iyi oldu kalabalık olmadan rahat rahat dolaştık. İçeri girer girmez ilk önce  gözlerin loş ortama alışması gerekiyor, sonrası zaten hayranlık, şaşırarak bakmak, algılamaya çalışmak ve dönerek tekrar tekrar bakmak.

Giriş Portakallı Avlu'dan, ağaçlar dolu
1093 sütun mevcutken katedral inşaası sırasında yıkılanlardan sonra bugün 856 adet ayakta kalan ve beyaz taş ve kırmızı tuğladan yapılmış iki katlı kemerler çok çok güzel
Sütunlardan oluşan 19 paralel yol, bu doğrultuya dik 36 adet yolu dik açıyla kesmekteymiş
Camide 40.000 kişinin aynı anda namaz kılabildiği söylenmekte.
Muhteşem Mihrap II Hakem zamanında yapılmış

Mihrap Tavanı





Mihrap

Sedir ağacından Tavan

Mihrabın iki tarafında bronz kapılı iki bölümden soldaki Beyt-ül Mal  odası, sağdaki Sebat odası halifenin ve diğer ileri gelenlerin namaz kılması için

Mihraba bakış

Caminin olduğu bölgede ilk olarak bir pagan tapınak bulunuyormuş, MS 572 yılında Saint Vincent adıyla bir kilise yapılmış. Ulu Camii'nin inşaatına I.Abdurrahman zamanında 785 yılında başlanmış, bir yıl içinde bitirilmiş. 2 hektarlık bugünkü boyutuna ulaşmadan önce üç kez genişletilmiş. 1523 yılında dini otoritelerin baskısıyla V.Carlos izni ile caminin ortasında 63 sütun yıkılarak mihraba paralel bir katedral yapılmış. V. Carlos'un daha sonra kararından pişman olarak mimarlarına "Dünyada eşi olmayan bir şeyi yok ettiniz" dediği söylenir. Cami içinde ayrıca müze, 30 kadar çeşitli azizlere adanmış şapel var. 

Ana Şapel
Koro yeri
Camii 1,5 saat gezmişiz. Yorulduk fakat çok güzeldi. Bir süre Portakallı Avlu'da oturduk, soluklandık. Camide daha çok detay seyretmek isterdim fakat vaktimiz yok, görülecek yerlerimiz var daha.
Gündüz minare-çan kulesi görüntüsü
La Mezquita'dan çıktıktan sonra Juderia Yahudi  mahallesini bu defa da gündüz dolaştık. Dar sokakları, çiçekli balkon ve pencereleri, azulejos dedikleri renkli seramiklerle bezeli ev girişleri  ile çok hoşumuza gitti.

Daracık, dolambaçlı  Juderia sokakları
Hep böyle küçük meydanlar var
Tendillas Meydanı ortada Great Captain denilen Don Gonzalo Fernandez anıtı
Kapıya bakar mısınız?
Bu sıra Juderia'da Sinagog'a girmek için, biz beklemedik ve giremedik (İspanya'daki 3 sinagogdan biri, diğer ikisi Toledo'da, onları da kapalı olduğu için görememiştik)
Juderia'da avlu, burada evlerin avluları çok güzel fakat kapalı olduğu için ancak ferforjelerin aralığından görebildik, özel mekanların da fotolarını çekmeye çekindim

Maimonides heykeli ile arkada yaseminler mis

Alcazar'a girmeden dinlenme molası, çok yorulduk çok
Alcazar de los Reyes Cristianos'a  geldik.(4,50 €) Hıristiyan kral XI. Alfonso tarafından yaptırılmış, Avlular, Roma kalıntıları, teraslı bahçeler, havuzlar... Meşhur kral ve kraliçe Fernando ve İsabel çifti burada oturmuşlar.


Bahçede havuzlar, burada da yaseminler bütün bahçeyi kokutmuşlardı

Ağaçlar

Roma kalıntıları
Surlar
Alcazar'dan çıktık  Puerta del Puente'den geçerek Guadalquivir nehri üstündeki Puente Romano üzerinden karşı kıyıya ulaştık. Karşı kıyıda Torre de Calahorra var. Küçük bir müze varmış burada da.
Puerta del Puente'nin  köprü tarafı ve sol tarafta San Rafael anıtı
Puente Romano
Puente Romano üstünde heykel adam ve bisikletliler  (Nejat pek yapmaz ama bu adam yaşlı diye ihtiyar dayanışması adına ona para verdi)
Puente Romano
Torre de Calahorra
Çok yorulduk ve acıktık, Calahorra'dan  5 dakika düz yürüyünce havuzlu bir meydana geliniyor burada Cordobalı ailelerin çoluk çocuk yiyip içtiği 1945 doğumlu Bar Miguelito isimli lokantaya oturduk, ama kalabalık nedeniyle oturmak için isim yazdırıyorsun, biraz bekledik, bizim isimler zor buralarda, en kolayı "Maria" bizim kod adımız bu buralarda...bir süre İspanyolcadan başka dil bilmeyen garson ile anlaşamadık,  sonuçta Nejat et beklerken böbrek sote geldi, ben de patates kroket yedim, (15,60 €)  millet çoluk çocuk habire kalamar yiyordu,  biraz dinlendik tekrar karşı kıyıya geçtik. Bu bölge pek turistlerin gelmediği halkın yoğun yaşadığı bir bölge.


Ev kapı girişi
Ev 
Corredera Meydanı (Venedik'deki San Marco  Meydanı'na benziyor)
Templo Romano
Plaza del Potro (Sağdaki binada Museo de Bella Artes ve Museo Jolio Romero de Torres var. Birisi Güzel Sanatlar, diğeri Boğa hangisini isterseniz)
Müzeler olan bina duvarında Servantes'in Don Kişot romanında Potro Meydanından bahsettiğini yazıyor

Sokaklar hep bu ağaçlarla dolu

Cordoba usulü

Cordoba çok güzel küçük bir şehir, her yere yürüyerek ulaşılabiliyor. Görülmeyi hak ediyor. Evlerin kapı girişleri, balkon ferforjeleri, sokak taşları, sokaklardaki portakal,turunç ağaçları her şey çok sevimli ve güzel. Ben burada bir günde gezebildiğimiz yerleri yazdım. Çektiğim fotolar arasında seçim yapmakta çok zorlandım

Biraz otel yakınındaki parkta dolaştık. Otele yakın bir panaria'da oturup kahve içip sandviç yedik.
Bu gece de burada kalıp yarın sabah Sevilla'ya gideceğiz.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder