Biz eşimle Ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri hariç diğer bölgelerini gezdik. Bu yöreleri şimdiye kadar görmediğim için hep utanç duydum. Bu defa ETS Tur ile 9 gece 10 günlük bir tur yapacağız. Otel konaklaması 8 gece, 2 gece yolda. Sabah ve akşam yemekleri tur ücreti içinde. Turun beğendiğim bir tarafı, ekstra gezi durumu yok, bütün müze ve ören yerleri girişleri tur ücreti içinde. Seyahatin ortalama mesafe toplamı 4500 km.
Hafta içinde iş yerinde çok acele ve yoğun işler vardı. Hatta neredeyse seyahate gidememe durumumuz oldu. Neyse son anda işler yoluna girdi. Nejat'la Kadıköy Salıpazarı otoparkından otobüse bindik. Otobüste biz dahil 25 yolcu var. Kalabalık olmayışı hoşumuza gitti doğrusu. Bu tür çok uğraklı gezilerde, tur yolcuları hep birlikte hareket etmek zorunda oldukları için grupdaki insanların davranışı çok önemli oluyor. Bir iki problemli insan bütün grubun düzenini bozabiliyor. Araç çok rahat ve yeni. Otobüs tam saatinde 21.30'da hareket etti. Tanıştık. Rehberimiz Cem Aktan Erdoğdu, yardımcısı Fikret Hısım, 2 şoförümüz Burhan Keskin ve Musafa Yılmaz. Bu turda bütün personelden özellikle rehberimiz Cem beyden çok memnun kaldık. Zorlu bir maraton olan bu gezide, programı hiç kimsenin aksatmasına izin vermeden derin bilgisi ile bizlere bıkmadan anlattı, anlattı...
Otobüs çok rahat, sabah çok erken saatte Aksaray Orhan Ağaçlı Mola Tesislerinde kahvaltı (ekstra) molası sonrası yola devam ettik. İlk durak Adana'ya gelene kadar 4 kez mola verildi. Toros Dağları'nı Gülek Boğazı'nda aşarak Adana'ya ulaştık. Ben yolculuklarda hiç uyuyamıyorum, otobüste de hiç uyumadım, Nejat biraz uyudu. Adana'ya indiğimizde saatlerimiz 08.30 'du.
2.Gün Cumartesi (Adana-Hatay)
Adana, Seyhan nehri kıyısına kurulmuş Ülkemizin önemli şehirlerineden birisi. Hititler, Büyük İskender, Selefkiler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, 11. yüzyılda Selçuklular, 14. yüzyılda Memlukler bu topraklarda hüküm sürmüşler. Fransızların ve Ermenilerin işgallerine ise 1921 Ankara Anlaşması ile son verilmiş.
Adana'da erken saatlerde otobüs bizi saat kulesi yakınlarında bıraktı. Kule zarif bir yapı ancak, bakıma ihtiyacı var. Saat çalışmıyor, paslanmış. Bu kadar zor mu bu güzel saat kulesini restore etmek?
Kulenin hemen yanında Ramazanoğulları'nın inşa ettirdiği külliyeye geliyoruz. (1541) Ulu Cami'ye güzel bir taç kapıdan giriliyor, küçük bir avlusu, tek şerefeli bir minaresi var. Duvarlar siyah ve beyaz mermerler ile kaplı. İçerde güzel süslemeler ve çiniler mevcut. Külliyede bir medrese binası ve türbeler var.
Sabah sabah işe giden ne sattığını bilemediğim satıcı. Belki şalgam suyu belki şerbet..
Otobüse binerek Hristiyanlığın ilk toplanma yerlerinden biri olarak tanınan St. Piere Kilisesi'ne gittik. İsa'nın havarilerinden Aziz Petrus (Piere) İS 29-30 yıllarında Antakya'ya gelmiş ve bu mağarayı hristiyanlığın yayılması için verdiği vaazlerde kullanmış. İsa'nın dinine inananlara ilk defa burada hristiyan denmiş, bu yüzden de bu mağara kilise hristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinmekte. Girişin tam karşısında mermer vaaz kürsüsü ve Aziz Petrus heykelciği var. Bir de oyuk var, buradan kaçış için bir tünel sistemi mevcutmuş.
Buradan Rum Ortodoks Kilisesi'nin avlusuna girdik, ancak kilise kapalı olduğu için içeriyi göremedik. Antakya'da dolaşırken cami, kilise, havra hepsini yan yana gördük. Şehirde az da olsa hıristiyan cemaatleri da varmış.
Antakya Arkeoloji Müzesine gittik. Burada çok güzel bir Antakya Lahti var.
Rehberimizin verdiği saatte hepimiz otobüse geldik. Galiba tura katılanlar bakımından şanslıyız, herkes direktiflere uyuyor, bunda Rehberin kararlı tutumu da önemli tabii. Antakya'da kalacağımız otel Anemon Otel. Akşam yemeğini otelde yedikten sonra uykusuzluk ve yorgunluktan hemen odaya çıkıp dinlenmeye çekildik. Yarın sabah erkenden yolculuğa devam.
2.Gün Cumartesi (Adana-Hatay)
Adana, Seyhan nehri kıyısına kurulmuş Ülkemizin önemli şehirlerineden birisi. Hititler, Büyük İskender, Selefkiler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, 11. yüzyılda Selçuklular, 14. yüzyılda Memlukler bu topraklarda hüküm sürmüşler. Fransızların ve Ermenilerin işgallerine ise 1921 Ankara Anlaşması ile son verilmiş.
Adana'da erken saatlerde otobüs bizi saat kulesi yakınlarında bıraktı. Kule zarif bir yapı ancak, bakıma ihtiyacı var. Saat çalışmıyor, paslanmış. Bu kadar zor mu bu güzel saat kulesini restore etmek?
Kulenin hemen yanında Ramazanoğulları'nın inşa ettirdiği külliyeye geliyoruz. (1541) Ulu Cami'ye güzel bir taç kapıdan giriliyor, küçük bir avlusu, tek şerefeli bir minaresi var. Duvarlar siyah ve beyaz mermerler ile kaplı. İçerde güzel süslemeler ve çiniler mevcut. Külliyede bir medrese binası ve türbeler var.
Buradan çarşı içinden yürüyerek Seyhan Nehri kıyısına ulaşıyoruz, bir Roma köprüsü olan ve halen yaya trafiğine açık olan Taş Köprü'yü görüyoruz. Çok zarif bir köprü. Köprüden görülen yüksek bina HiltonSA Oteli.
Köprüden ilerideki yeni Sabancı Camii görülüyor. Altı tane minaresi var ve Ülkemizin en büyük camisiymiş. Toplam kapalı cemaat yeri 20.000 kişi, açık alanla 28.000 kişiymiş.
Sabah sabah işe giden ne sattığını bilemediğim satıcı. Belki şalgam suyu belki şerbet..
Buradan otobüsümüze binerek Hatay'a yola çıkıyoruz. Hava oldukça sıcak, otobüsün kliması seyahat boyunca can kurtarandı. Hem yolda giderken hem de şehir gezileri sonrasında kendimizi hep otobüsün içine attık. 2 saat sonra Hatay'a varıyoruz. Doğrudan öğle yemeği için Hatay çarşısı içindeki Anadolu Restoran'a gittik. Hatay yemekleri meşhur, daha çok mezenin tadına bakalım düşüncesiyle karışık meze tabağı istedik. Humus, muhammara, zahter (kekik), abagannuş..Sonra da kağıt kebabı yedik. Hepsi lezzetliydi.
Tura katılanların lokantadan çıkmalarını beklerken ben biraz sokakları fotoğrafladım.
Otobüse binerek Hristiyanlığın ilk toplanma yerlerinden biri olarak tanınan St. Piere Kilisesi'ne gittik. İsa'nın havarilerinden Aziz Petrus (Piere) İS 29-30 yıllarında Antakya'ya gelmiş ve bu mağarayı hristiyanlığın yayılması için verdiği vaazlerde kullanmış. İsa'nın dinine inananlara ilk defa burada hristiyan denmiş, bu yüzden de bu mağara kilise hristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinmekte. Girişin tam karşısında mermer vaaz kürsüsü ve Aziz Petrus heykelciği var. Bir de oyuk var, buradan kaçış için bir tünel sistemi mevcutmuş.
Tekrar şehir merkezine döndük ve Habib-i Neccar Camii'ne geldik.
Buradan Rum Ortodoks Kilisesi'nin avlusuna girdik, ancak kilise kapalı olduğu için içeriyi göremedik. Antakya'da dolaşırken cami, kilise, havra hepsini yan yana gördük. Şehirde az da olsa hıristiyan cemaatleri da varmış.
Burası da tarihi Affan Kahvesi, bu resmi önünden geçerken otobüsten çektim. Sonra da gruptan ayrılamadığımız için gidip göremedik. Tur ile gezmenin zorlukları.
Müzede sergilenen mozaikler Grek, Roma ve Bizans dönemlerine ait. Hamam, kilise ve evlerin tabanlarını süsleyen bu mozaikler, aynı zamanda Antakya'da yaşanan zenginlik ve ihtişamı sergileyen eşi bulunmaz hazineler. Müze mutlaka ziyaret edilmeli, bu harika mozaikler görülmeli.
Bu güzel Müze'den çıktıktan sonra Rehberimiz serbest saat verdi. Tarihi Ulu Camii yanındaki Uzun Çarşı'ya girdik. Burası akla gelebilecek her türlü eşyanın satıldığı bir yer. Burada esnaf çok iyi, turistleri selamlıyor, tek bir yapışkanlık belirtisi yok. Davranışları çok hoşuma gitti. Ulu Camii restore ediliyordu, giremedik.
Asi nehri Antakya'nın içinden geçip gidiyor, köprüler ile nehrin iki yakasını bağlamışlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder