28 Ocak 2014 Salı

Denizyolları İşletmesi

Sultanahmet'deki İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ni bitirince 1978 yılı Mayıs ayında o zamanki ismi Denizcilik Bankası T.A.O. olan tarihi kurumda işe başladım. O tarihlerde kuruluş, 20.000 civarı çalışanı, Denizyolları ve Şehirhatları İşletmeleri, yük taşımacılığı yapan Deniz Nakliyatı, Limanları, Tersaneleri, Bankacılık Şubeleri, Meslek Okulu, Yalova Termal Kaplıca Tesisleri, Liman Lokantası gibi üniteleri bünyesinde barındıran çok büyük bir kurumdu. Denizyolları İşletmesi benim bu kuruluştaki ilk iş yerim oldu. 2 yıla yakın bir süre bu İşletmede çalıştıktan sonra Genel Müdürlüğe geçtim ve oradan emekli oldum.

Genel Müdürlük Binası
1843 yılında Fevaid-i Osmaniye (Osmanlı'ya yarar sağlayan) ismi  ile faaliyetine başlayan kuruluş, yıllar içinde isimler  ve statüler değiştirerek bugün Türkiye Denizcilik İşletmeleri adı altında halen faaliyetini sürdürmektedir. Günümüzde bu tarihi kuruluşta çalışmış veya emekli olmuş olanlara  veya yakınlarına Ülkemizin her yerinde rastlayabilirsiniz.
Karaköy'de Denizyolları eski binası
Fevaid-i Osmaniye binası
Hava ve kara ulaşımının henüz Ülkemizde yaygın olmadığı yıllarda yurt içi ve yurt dışı ulaşım denizyolları gemileri ile yapılıyordu. Burada ben Denizyolları İşletmesinin tarihçesini anlatmak istemiyorum, onu zaten çeşitli kaynaklardan ilgilenenler bulabilir. Benim anlatmak istediğim o dönem gemilerinin güzellikleri. Ankara, Ege,Cumhuriyet, İzmir ve daha bir çok gemiler...

İzmir 1905-1954
Ege 1908-1951
Aksu 1909-1963
Ankara  1727-1980

Akdeniz 1955-1997
Bu gemiler ile Atatürk'ün ve birçok kral, prens, prenses ve sultanların seyahatler yaptığını biliyoruz.  O zamanlar Denizyolları gemileri ile seyahat etmek itibarlı bir yolculuktu. Ankara gemisinin kaptanı Şefik Gögen, Samsun gemisinin kaptanı Adnan Ülgezen dönemin ünlü kaptanlarındandı.

İstanbul-Mersin ve İstanbul- Barcelona seferleri tarifede yer alan bir çok yerleşim yerinde gemide konaklayarak yapılan turistik seferlerdi. Bu yolculuklar için Karaköy'deki Denizyolları Merkez Acentesinden biletler alınır ve Karaköy Salıpazarı rıhtımından müzik eşliğinde yolculuk başlardı. 
 
Denizyolları Acentesi


Gemi seferleri genellikle  yaş ortalaması epeyi yüksek ancak keyifli yolcular ile yapılırdı. Gemilerin adeta müdavimi denilebilecek yolcular vardı, bu yolcuları gemi personeli tanırdı. Turistik seferler, yolcuların her sabah değişik  bir limana vardıkları son derece dinlendirici  yolculuklardı. Yolcular gün içinde vardıkları limanlarda şehrin görülecek yerlerini gezer, gece onlar dinlenirken gemiler yol alırdı.

Ege Vapuru (Kolalı dantel örtüler)
Ankara Vapuru Kış Bahçesi


Akdeniz Gemisi Yolcu Salonu

 

Denizyolları gemilerinin yemekleri yolcular tarafından çok beğenilirdi. Henüz İstanbul'da beş yıldız oteller ve yabancı isimli lokantalar yokken  Karaköy'deki Liman Lokantası'nın ve gemilerin yemek kalite ve çeşitleri rakipsizdi. Hoşgeldin kokteyli, enfes yemekler servis edilen öğle ve akşam yemekleri, akşam üstü  kek ve kurabiyeler eşliğinde beş çayları, gece geç vakit çoğu kere işkembe çorbası ikramları.. Yolcular bu güzel ikramlara dayanamaz ve gemiden kilo alarak inerlerdi. 

25 Nisan 1995 günü menüsü ( hangisini yemesek yoksa boşverip hepsini mi yesek?)
Yemek salonu hazır, yemek müziği çalar, yolcular salona doluşur, aynı anda garsonlar Kaptan masasından başlayarak bütün masalara servise başlar.
Kolalı masa örtüleri ve  peçeteler, gümüş çatal bıçak takımları ve Bavyera porselenler

Türk yolcu gemileri en çok sefer yaptıkları limanlardan birisi olan Barcelona limanına vardıklarında İspanyolların meşhur flemenko danslarını yapan dans grupları gemiye gelerek yolculara gösteri yaparmış. Akşam yemeğinden sonra sanatçılar tarafından gemide canlı müzik yapılırdı.
Gemide balo ve yolcular
Kaptan masasında (biraz resmiyet mi var?)
Güzellikleri yaratanlar
Ben de kruvaziyer sefer denilen bu turistik seferlere bir kaç kez katıldım. Gemilerde ortam o kadar samimi olurdu ki ilk günler biribirini tanımayan yolcular, ilerleyen günlerde arkadaş olup  gemiden inerken adresler telefon numaraları karşılıklı verilirdi.

Yıllar içinde bu güzel gemiler yaşlandı, seferler önce azaldı sonra tamamen bitti. Usta Yaşar Kemal'in dediği gibi "O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler çekip gittiler..." O güzel gemiler, yolcular ve personeli anılara karıştılar. 

Şimdi Ülkemizin yolcu gemisi kalmadı, İstanbul limanına gelen 13-14 katlı 3000-3500 yolcu kapasiteli  süper modern gemileri seyrediyoruz. 

Denizyolları İşletmesi gibi Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçiş yapan  bir İşletmeyi burada eksiksiz yazmak mümkün değil. Ben sadece aklımda ve gönlümde kalanları yazdım. Bu gemilerde çalışan arkadaşların ne kadar çok anıları vardır, onların da yazmalarını dilerim.

Bloğa koyduğum fotoğrafları yıllarca birlikte çalıştığımız  iş arkadaşım Ali Bozoğlu  verdi, kendisine çok teşekkür ederim. Kendisi www.denizhaber.com yazarlarındandır. Bu adresde gemilerin tarihçeleri ile ilgili çok güzel yazılar yazmaktadır. Okumanızı öneririm.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Vefa Bozacısı

Kadınlar Pazarı'na gittiğimiz gün  Vefa'daki Vefa Bozacısı'na da uğradık. Çocukluğumda kış gecelerinde sokaktan "boza boza" diye seslenerek bozacılar geçerdi, bizim alıp içtiğimizi hiç hatırlamıyorum. Ancak, küçükken Vefa taraflarına boza içmek için gittiğimizi ve benim hiç sevmediğim için içmediğimi, sadece boza eşlikçisi leblebileri yediğimi hatırlıyorum. Sonraki boza içme girişimlerimde de boza pek  hoşuma gitmemişti. Şimdilerde de bazı kış akşamları sokaktan"boza" sesleri geliyor ama nasıl satıldığını bilmiyorum.

(Kapının eşiği nasıl aşınmış)

1870 yılında Arnavutluk'tan İstanbul'a gelip yerleşen Hacı Sadık Bey,  bu günkü haliyle sevilen koyu kıvamlı ve hafif ekşi lezzetli Vefa Bozası'nı imal etmiş ve 1876 yılı Eylül ayında Vefa Bozacısı adı ile bozacılığı hem bir meslek hem de bir marka haline getirmiş. 138 yıllık Vefa Bozacısında ailenin dördüncü nesli üretime devam ediyormuş.


Boza, darı irmiği, su ve şekerden üretiliyormuş. Bünyesinde A ve B vitaminlerinin dört türü ile C ve E vitaminleri varmış. Boza, mayalanması sırasında laktik asit ürettiğinden hazmı kolaylaştırıcı etkiye sahipmiş.

Vefa Bozacısı, Vefa Lisesi'nin hemen yakınındaki ara sokakta güzel bir binada hizmet veriyor. Tam karşısında sarı leblebi satan bir dükkan var, biz almadık ama içerde boza içenlerin çoğunun sarı leblebileri ile geldiklerini gördük. Dükkan büyük değil, oturacak yer zaman zaman sorun olabiliyor fakat bozayı içen gittiği için hemen yer açılıyor. 

(Atatürk'ün kullandığı bardak duvarda sergileniyor.)
Ben bir bardak, Nejat iki bardak boza içtik. Bu defa hoşuma gitti, galiba yaş ilerleyince bir çok  şeyde olduğu gibi içecek beğenileri de değişiyor. (Bir bardak 3 TL.) 

(İnternetten)
Yurt dışında pastaneler, kafeler, mağazalar övünerek ne kadar eski müesseseler olduklarını ilan ediyorlar ve hakları olan  ilgiyi de görüyorlar. Bizim Ülkemizde çok az sayıda olan Vefa Bozacısı, Hacı Bekir Şekercisi, Kurukahveci Mehmet Efendi gibi 100-200 yıllık kurumların kaybolmadan yaşaması için herkesin üstüne düşeni yapması gerekir diye düşünüyorum. Ümit ederim hepsi daha nice seneler güzel tatlarla insanlara keyif vermeye devam ederler.

26 Ocak 2014 Pazar

Kadınlar Pazarı

Kadınlar Pazarı, Unkapanı'nda İMÇ Bloklarının karşısındaki sokaklardan girilerek ulaşılan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi yerel ürünlerinin satıldığı bir pazar.  Bir diğer ismi de Siirt Pazarı. Eskiden burada kadın satıcılar ürünlerini satarmış.


(Kadınlar Pazarı meydan)


(Bozdoğan Kemeri)
Pazar,  Bozdoğan Kemeri'nden (Valens Akuadükü) (M.S 4.yy.) başlıyor, Zeyreğe doğru devam ediyor, çevresi apartmanlarla çevrili 200-300 m.'lik dikdörtgen bir alan. Alanın ortası yaşil alan olarak düzenlenmiş, çevrede dükkanlar sıralanmış. Et ve sakatatcılar, peynir satanlar, baharatcılar, balcılar, tütüncüler, kıraathaneler,büryan kebapçılar..
(Yöresel peynirler)
(Kasap)
(Mumbar)
(Kuruyemişler)
(Cevizli sucuklar)
(Önde pestiller)
(Suya, çaya batırılarak yenen simit)
(Alış veriş ve sohbet)
Pazar aynı zamanda Siirt'lilerin  toplanma ve haberleşme alanı olarak sosyal bir işleve de sahipmiş.  Gerçekten de sohbet eden, selamlaşan özellikle yaşlı kuşaktan çok insan gördük.



Biz Nejat'la buraya bıttım sabunu almak için gittik. Bıttım sabunu, yabani fıstık (bıttım) yağı ve menengiç yağından yapılan bir sabun çeşidi, egzama ve mantar gibi cilt hastalıklarına, kepek ve  saç dökülmesine iyi geliyormuş. Bu yararlarını bilemiyorum ama en azından doğal bir ürün. Bıttım sabunumuzu aldık, büyük kalıptan ip ile istediğiniz kadar kesiyorlar. (Kilosu 10 TL.)

(Benim bıttımlar kesiliyor)
(Soldaki defne sabunu, sağdaki teker bıttım sabunu)
(Benim bıttım ganimetlerim, sağ üstteki ıslatıldı onun için rengi farklı)
Ee bu kadar geldik, büryan yemeden gidilmez dedik,  biz daha önce hiç yememiştik. Müşterisi fazla olan Bozdoğan kemerinin dibindeki Şeref Büryan'da yedik. Üst kattan manzarası iyiymiş, biz hava güzel olduğu için dışarda oturmayı yeğledik. Kalabalıktı fakat servis oldukça hızlıydı. Acemi olduğumuz için bilemedik "yağsız" da isteniyormuş, ben et pek sevmediğim için yağlarını ayıkladım. Tas ile gelen ayranı daha önceki Güneydoğu gezimizde görmüştüm. Kepçe ile içiliyor. Bir de servis edilen perde pilavı vardı, güzel gözüküyordu, büyükçe olduğu için bir tanesi iki kişiye iyi gelir, kebap ile fazla olur diye biz yemedik. (2 büryan, salata, iki tas ayran, su 33TL.)  


(Şeref Büryan)
Büryan, kuzunun iç organlarının temizlenmesinden sonra bütününün  çamur ile kapağı kapatılmış bir kuyuya çengellere takılarak sarkıtılıp odun ateşi ile pişirilmesi ile oluyormuş. Kemikli büryan da servis ediliyormuş isteyenlere. Tahmin ediyorum et severler için daha lezzetli oluyordur. 


(Büryanlar hazır)
(Buyurun)
Pazarda birçok büryan yapan yer var fakat galiba en iyileri (ya da tanınmışları) bizim yediğimiz Şeref ile çapraz karşısındaki  Sur Kebap. Bunu tamamen kalabalıklık durumuna bakarak söylüyorum, bilen Siirt'lilere sormak lazım.

(Başka bir büryancı)
Pazarda daha önce bloğa yazdığım Güneydoğu Anadolu Bölgesi gezimizde gördüğümüz şehirlerin çarşılarının bir örneğini gördük. Siirt'i görmemiştik. İstanbul'da çarşısını görmüş olduk.